25 Temmuz 2008 Cuma

Ümraniye’de Konfeksiyon Seminerlerinin İlki Gerçekleşti

Ümraniye Mayısta Yaşam Kooperatifi’nde Konfeksiyon İşçileri Bülteni ve Mayısta Yaşam Kooperatifi’nin ortaklaşa düzenlediği 3 haftalık Konfeksiyon Seminerleri’nin ilki 5 Temmuz Pazar günü gerçekleşti. Yaklaşık 25 kişinin katıldığı seminerde konfeksiyon sanayi, konfeksiyon atölyeleri ve işçilerin ücret ve çalışma koşulları ile ilgili bilgi ve deneyim aktarımı gerçekleşti.

Seminerlerin çıkış noktası geçtiğimiz yıl İstanbul’un birçok farklı varoşunda gerçekleştirilen konfeksiyon atölyeleri üzerine sosyolojik bir araştırma idi. Konfeksiyon işçilerinin de katılımı ile seminerin araştırma sonuçları ile işçilerin deneyimlerini bir araya getirme konusunda bir işlev görmüş oldu.

Seminerler dizisinin ilk haftası giriş niteliğinde genel bilgilerin aktarımı ile başladı. Konfeksiyon, tekstil ve hazır giyim endüstrilerinin tarih boyunca uluslararası bir iş bölümü ile farklı ülkelerdeki emek süreçlerinin bir araya getirilmesi ile gerçekleştiğinin vurgulandığı giriş kısmında, konfeksiyonun çoğu kez kapitalist ekonominin lokomotifi görevi gördüğü belirtildi. Sınıf mücadelesinin konfeksiyon sanayinin evrimin belirleyen en önemli faktör olduğu vurgulandıktan sonra sermayenin ucuz iş gücü arayışında konfeksiyon üretimini her zaman ucuz işçilerin bulunduğu ülkelere kaydırdığı, tarih boyunca konfeksiyonun Batı önce Avrupa, sonra Amerika, daha sonra Japonya, üzerinden Uzak Doğu ülkeleri, bu sırada Türkiye, Mısır, Pakistan gibi ülkelere, en nihayetinde de Çin’e kaydığı belirtildi. Konfeksiyon her gittiği ülkede önce işçi sınıflarının oluşumunu hızlandırmış, arkasından güçlenen işçi sınıfları ücretlerini artırmaya başlamış, arkasından da sermaye üretimi daha ucuz işçilerin bulunduğu ülkelere çekmişti.

Bugün de konfeksiyon üretiminin çok büyük bir kısmı uluslar arası tekeller tarafından kontrol edilmektedir. Konfeksiyon sanayi meta zinciri adı verilen üretim halkaları üzerinden işlemekte, bu zincirlerin en tepesinde uluslar arası tekeller ve onların batı ülkelerindeki satış noktaları varken, en altında ise İstanbul’un birçok varoşunda da bulunan 15-30 kişilik konfeksiyon atölyeleri bulunuyor. Bu atölyelerde üretilen her mal da atölyeden çıktığı fiyatın 50-100 katına müşterilere ulaştırılıyor. Bu sırada konfeksiyon atölyesinde çalışan işçiler sigorta ve sendikal haklarından yoksun düşük ücretlere mahkum bırakılıyorlar. Bu atölyelerin çoğu işçisi kayıtdışı ekonomi içerisinde başka firmalara taşeron olarak çalışıp fason üretim yapıyorlar.

Seminerin ilk haftasında taşeronlaşma ve kayıtdışı ekonomin neden konfeksiyon sanayinde bu kadar yaygın olduğu üzerinde duruldu. 1980’lere kadar konfeksiyon üretimi büyük fabrikalarda sigortalı ve sendikalı işçilerin yoğunlukta bulunduğu üretim koşullarında gerçekleşiyordu. Ancak, bu koşullarda yükselen ücretler, bunun yanı sıra uluslar arası piyasada artan rekabet, işçilerin ücretlerini ve kolektif güçlerini baltalamak için sermayede bir ihtiyaç yarattı. Böylece, eskiden büyük fabrikalarda gerçekleşen üretim, şimdi birçok atölyeye dağıtılmış, bu atölyelerde ücretler, sigorta ve sendikal haklar kısıtlanmış, ancak merkezdeki ana fabrikada küçük sayıda işçiler tutulmuş, bunlara da bu haklar atölyedekilere oranla daha fazla verilmiştir. Bu sırada atölyeler de birbiriyle kıyasıya bir rekabete itilmiş, bu rekabet de işçiler üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmıştır. Bu koşullarda uluslar arası şirketler, sanki işçi haklarını ihlal etmiyormuş imajı yaratmak ve müşterilerinin tadını kaçırmamak için Türkiye gibi ülkelerde çeşitli yollardan emek ihlallerinin üzerini örtmektedirler. Bu sırada da hem konfeksiyon işçileri hem de atölye sahipleri üzerindeki baskıyı, sürekli artan rekabet dolayımı ve bahanesi iler artırmaktadırlar. Dolayısıyla, İstanbul, onlarca mahallesindeki 30 binin üzerindeki atölyesi, ve yüzbinlerce işçisi ile koca bir konfeksiyon fabrikası gibi çalışmakta, atölye sahipleri 15-30 işçinin başındaki kendini patron sanan birer ustabaşı gibi çalışmakta, bu koca fabrika kendi iç kurallarını ve disiplin sistemini geliştirmektedir. İstanbul’daki bütün atölyelerin aynı saatte açılıp kapanması, çay molalarının aynı zamanda olması, ek mesai ücretlerinin aynı şekilde belirlenmesi de bunun bir örneğidir.

Konfeksiyon seminerlerinin ilk haftası bu genel konu başlıkları altında gerçekleşti. İkinci hafta, araştırmanın somut sonuçları eşliğinde İstanbul’daki atölye sisteminin yapısı ve işleyiş dinamikleri üzerine konuşacağız. Buradaki asıl temamız, konfeksiyon işçilerinin var olan, ancak çoğu zaman çok da farkında olunmayan pazarlık güçleri hakkında olacak. Yani, yukarıda anlatılan hikaye her ne kadar sermaye ve işçi sınıfının tarihsel mücadelesinde sermayenin lehine yazılan gelişmeler de olsa, tarih aynı zamanda her başarının bir karşı başarıyı da getirdiğini göstermiştir. Bu da sermayenin temel çelişkisi olagelmiştir: Üzerinde yükseldiği işçi sınıfını istemediği halde güçlendirmek. Gelecek hafta, işçi sınıfının konfeksiyonda çalışan üyelerinin ellerindeki gücün kaynağı üzerinde somut konuşacağız. Son hafta da, dünyada ve Türkiye’de benzer koşullarda çalışan işçilerin örgütlenme deneyimlerini aktarımı üzerinden, bulunduğumuz mahallelerdeki konfeksiyon işçilerinin çalışma koşullarını ve yaşama şartlarını yükseltmek için işçilerin neler yapabileceğini konuşacağız.

Konfeksiyon Seminerleri’nin ikincisi 26 Temmuz Cumartesi saat 6.30 da gerçekleşecek.

Yaşasın Sınıf Dayanışması

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.